Erzurum/zirve2000 Yaya olarak Kudüs sokaklarında ilerleyerek Zeytin Tepesi’ne geliyoruz. Tam karşımızda Müslümanların ilk kıblesi, etrafı surlarla kaplı 144 dönüm büyüklüğünde ki kutsal mekân Mescid-i Aksa… Bir süre Sevda ile adeta kendimizden geçiyoruz. Manzarayı izlerken karşımda Resullahın (sav) Miraca çıktığı mekânın kutsallığı ile dalıp gidiyorum. Binlerce yıldır defalarca yakılıp yıkılan, ancak her seferinde yeniden inşa edilen Mescid-i Aksa’nın İsrail işgali altında olduğunu anımsıyor, hüzünleniyorum…
Kudüs’ün göbeğinde yer alan Mescid-i Aksa’nın tam orasında altın kaplamalı kubbesi ile pırıl pırıl parlayan Kubbet-üs Sahra, Peygamberimizin (sav) Miraca çıktığı, ayak bastığı mekân. Dakikalarca seyrine doyum olmayan bir manzara, dalıp gidiyoruz. Nereye baksan tarih, nereye dokunsan kutsallık fışkıran topraklar. Kudüs Arapların yaşadığı Doğu Kudüs ve İsraillilerin yaşadığı Batı Kudüs olarak ikiye ayrılmış. İki bölgenin ortasında; surlarla çevrili, üç semavi din için de kutsal sayılan Eski Kent adı verilen bölge bulunur.

Zeytin Dağı
Hıristiyan inancına göre Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer olarak kabul ediliyor. Birçok tarihi kilisenin bulunduğu bölge, Mescidi Aksa’nın tam karşısına yer alıyor. Yahudilere göre ise kıyamet buradan kopacak ve buraya defnedilenler Cennete ilk girenler olacak. Bu nedenle tepedeki mezar fiyatları çok pahalı, her bir lahit 1 milyon dolar değerinde. Geçtiğimiz ay Foks TV’nin sahibi Yahudi zengini Rupert Murdoch, 50 milyon dolar vererek ailesine mezarlık satın almış. ‘Köprüye girişte son çıkış’ yorumları yapıyoruz.
Karşı surların hemen altında ise Müslüman mezarları var. Türkiye İşbirliği Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) yenileme çalışmalarını üstlendiği bölgede Sahabe ve Osmanlı Paşalarının da kabirleri yer alıyor. TİKA’nın Filistin topraklarında çok büyük hizmetler verdiğini sırası gelmişken hatırlatayım. Cehennem Deresi olarak isimlendirilen vadi, Müslüman ve Yahudi mezarlarını ikiye ayırmış durumda.
Akşam ezanı okunmak üzere, güneş batmaya yüz tutmuş. Araçlarımıza binerek kalacağımız otele doğru ilerliyoruz. Yolda İsraillilerin zorla el koyduğu eski Müslüman mahallelerinden geçerken hüzünleniyoruz. En güzel mahallelere Yahudiler yerleşmiş. Asimilasyon ve yok etme politikası hat safhada. Aracımız Hristiyanların oturduğu mahallelerden de geçiyor. Burada ki durumda aynı, gayet lüks konutlar, bakımlı binalar. Yerleşkelerin temiz ve bakımlı olması yerel yönetimin iyi çalıştığını gösteriyor. Ancak aynı durum Müslüman mahalleleri için geçerli değil. Müslüman mahalleler diğerlerine nazaran çok daha bakımsız durumda.

Mescd-i Aksa’da ilk namaz
Otelimize yerleştikten sonra yatsı namazı için Mescid-i Aksa’ya doğru yola çıkıyoruz. Yürüyerek Kanuni Sultan Süleyman Caddesinden geçip Aksa’nın dış kapısına varıyoruz. Kapıda İsrail polisleri ağır silahlar ile nöbet tutuyor. Biraz çekinerek içeri giriyoruz. Burası eski Kudüs denilen, dar sokaklar ve çarşıların bulunduğu kısım. Etrafı 12 metre yükseklikteki surlarla çevrili. Sur içinde yaşayanların büyük çoğunluğu Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan’lar çok az. Sokaklar dar ve dolambaçlı. Evler bölgeye özgü beyaz taştan inşa edilmiş, beton yapılar buraya girememiş. Dar sokaklardan ilerlerken güvenlik kameraları göze çarpıyor. Rehberimiz 453 güvenlik kamerası bulunduğunu söylüyor.
İşgalci Yahudiler şimdiye kadar bölgede 7 eve sahip olabilmişler. Dördünü zorla, 3’ü ise para ile satın almışlar. Osmanlının vakfettiği 50 ile 80 metrekarelik küçük evlerde hala insanlar oturuyor. Yahudiler milyonlarca dolar teklif ettikleri halde kimse evini satmıyor.
Dar sokaklarda ilerleyerek Mescid-i Aksa’nın girişine geliyoruz. Burada iki aşamalı güvenlik var. Dış kısımda İsrail polisi, iç tarafta ise Filistinli görevliler görev yapıyor. Bu kapıyı da geçince karşımızda Resullahın (asv) Miraca yükseldiği Kubbetüs Sahra karşılıyor bizi, muhteşem bir manzara. Sevda namaz için hemen içeriye giriyor, bense hemen arkasında ki Mescid-i Aksa’ya doğru ilerliyorum. Mescid-i Aksa’nın içine girdiğimde kendimi umreye gelmiş gibi hissediyorum. Cemaatin çoğu Türk, sanki Süleymaniye’de namaz kılıyoruz. Müthiş bir duygu, kelimeler ile ifade etmek güç. Namazdan sonra tekrar Sevda ile buluşup geldiğimiz yoldan otelimize doğru ilerliyoruz.

Tayyip Erdoğan’a sevgi seli
Eski Kudüs bölgesinin dar sokaklarında ilerlerken kulağımıza tanıdık bir müzik geliyor. Uğur Işılak’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için derlediği dombra müziği, Kudüs sokaklarında yankılanıyor. Filistinli bir esnaf marketinde bu müziği çalıyor.
Ezilenlerin gür sesidir o
Suskun dünyanın hür sesidir o
Göründüğü gibi olan
Gücünü milletten alan
Recep Tayyip Erdoğan
Halkın adamı hakkın aşığı
O milyonların umut ışığı
Mazlumlara sırdaş olan
Gariplere yoldaş olan
Recep Tayyip Erdoğan
Müzik sesini duyan Türkler marketin önünde toplanıyor. Kimisi bu anı cep telefonlarına kayıt yaparken bir kısmı da marketten alışveriş yapmak için adeta birbirleri ile yarışıyor. İsrail polis çaktırmadan bizleri izliyor bu arada… Otelimize geçince akşam yemeğini yiyip erkenden yatıyoruz.
Kudüs sokaklarında iki Erzurumlu
Sabah erkenden kalkıp namaz için hazırlanıyoruz. Hava gündüzün aksine çok soğuk, Ortadoğu’da olduğumuzu hatırlıyoruz. İsrail polisi arabaların içinde, motorları çalışır vaziyette nöbet tutuyor. Aralarından geçerek Eski Kudüs sokaklarına dalıyoruz. Cılız sokak lambalarının aydınlattığı dar koridorlarda ilerliyoruz. İlerde Türkçe konuşan bir grup da sabah namazına gidiyor. Hızlıca yanlarına yaklaşıyoruz. Bu arada Sevda’nın ayağı takılıp tökezleyerek gurup içinde bir bayana doğru tutunuyor. İnanılmaz tevafuk… Tutunduğu kişi AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu. Aynı kafilede Zehra Hanım’da gelecekti, uçakta göremeyince vazgeçtiğini düşünmüştük. İşlerini halledip akşam uçağı ile gelmiş. İki Dadaş kızı ıssız ve soğuk Kudüs sokaklarında sarmaş dolaş oluyorlar.

Her kapıyı açan şifre
Namaz çıkışı hava yavaş yavaş aydınlanıyor. Mescid-i Aksa’nın önü adeta Mekke Medine gibi. Çoğunluk Türk ama her ırktan insan var, Arabı, Endonezyalısı, Türkü kucaklaşıyor. Din bir olunca gerisi teferruat kalıyor. ‘Selamun Aleyküm’ adeta bir şifre gibi, her kapıyı açan. Markette, çarşı pazarda, kutsal mekânlarda o şifreyi söyleyen girebiliyor o kapıdan…
Esnaf yeni yeni açıyor işyerlerini. Küçük bir fırın önünden geçiyoruz, mis gibi taze ekmekler pişiriyor yöreye özgü. Simitleri bizimkilerden birkaç kat büyük. Zehra Taşkesenlioğlu kahvaltıda yeriz diye alıyor birkaç tane. Gördüğü her fırsatta Müslümanlara katkı olsun diye alışveriş yapıyor, Zehra Hanım. Otelimizde kahvaltımızı yaptıktan sonra Cuma Namazı için hazırlanıyoruz.
Pasaportu rehin aldılar
Bugün Cuma, nasip olursa Cuma Namazını Mescid-i Aksa’da kılacağız. Olağanüstü bir güvenlik var etrafta. Rehberimiz pasaportlarımızı yanımızdan ayırmamamızı tembih ediyor. Eski Kudüs bölgesine girişte güvenlik dünkünden birkaç kat fazla. Aralarından geçerek Mescid-i Aksa’ya doğru ilerliyoruz. Aksa’nın giriş Kapısına geldiğimizde İsrail polisi önümüzü kesiyor. Ülkeye girdiğimizden beri anlamsız kıllıklarına maruz kalıyoruz. Bizleri içeri almak istemiyor önce, rehberimiz biraz tartışınca gurupta gerginlik artıyor. Bu kadar yolu gelip de Cuma Namazını Mescid-i Aksa’da kılamama endişesi sarıyor beni. Kısa bir tartışmanın ardından rehberimiz guruba kefil oluyor ve pasaportunu rehin olarak polislere vermek zorunda kalıyor. Pasaportlarımızı kontrol ederek içeriye girmemize izin veriyorlar.
Cuma Namazına vakit var daha. Harem içerisinde Filistinli rehberimiz Muhammet Amira bizlere içinde bulundukları durumu anlatıyor. Gurubumuzdaki bazı arkadaşlar “Kudüs’teki işgalin yansımaları çok hissedilmiyor” yorumunu yapınca Muhammet Bey başlıyor anlatmaya:
Görüntüde öyle gibi yalnız gelin birde bize sorun. Dükkânlar açık, insanlar istediklerini alabiliyorlar ama fiyatlar çok pahalı. Yahudi alabiliyor, Müslüman için bu geçerli değil. İki litre suyun 5 dolar olduğunu söylersek sanırım vahameti anlayabilirsiniz. En güzel mekânlara zorla çöktüler. Asimilasyon her yerde, kâğıt üzerinde bir devletimiz var ama siz hiçbir bayrak ya da Filistin polisi gördünüz mü? Şehrin etrafında utanç duvarları örülmüş. Filistinliler açıkhava cezaevlerine hapsedilmiş. Duvardan içeri girmeleri yasak, 20 yıldır Mescid-i Aksa’yı göremeyen, içinde namaz kılamayan var. Hatta doğup, büyümüş, 20 yaşına gelmiş bir genç Kudüslü hiç Aksa’yı görmemiş, duvar yüzünden. Bizlere İsrail vatandaşı olmamız teklif ediliyor, bu sayede vergilerimiz de düşecekmiş. Hiçbir Filistinli kabul etmiyor. Pasaportlarımız Ürdün pasaportu. İstediğimiz gibi hastanelere gidip muayene olamıyoruz. Evlerimizin tamiratını yapmamız yasak, yeni bir ev inşa etmek kesinlikle yasak. Ama Yahudi için her şey serbest, dayanmaya çalışıyoruz.
Muhammet Bey’in anlattıkları ile dehşete kapılıyoruz. ‘Bu daha iyi’ diyor ve ‘asıl işgali kamplarda, hastanelerde, Gazze’de, El Halil’de göreceksiniz’ diye ekliyor.
Cuma Namazı için abdest tazeliyoruz. Haremin içinin çok kalabalık olacağını tahmin ediyordum, yanılmışım. İsrail herkese izin vermediği için yalnızca bizim gibi yurtdışından gelenler ve yaşlılar girebiliyor içeriye. Yine de Mescid-i Aksa tamamen doluyor Müslümanlar ile…

Filistin müftüsünden selam var
Cuma Namazından sonra Sevda ile buluşma noktasına doğru ilerliyorum. Buluşacağımız yerde kalabalık bir gurup var. Biraz ilerleyince kalabalığın nedenini anlıyorum. Sevda Filistin Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin ile sohbet ediyor. Kudüs’teki durumu soruyoruz. “Direniyoruz, şahadet şerbetini içene kadar direneceğiz” diyor ve başlıyor anlatmaya:
Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Filistin’e, Kudüs’e gidin’ çağrısından sonra özellikle Türkiye’den ziyaretçi sayımız arttı. Müslümanların yanımızda olması bize güç veriyor. Müslümanların buraya gelmesi önemli, ancak Türklerin gelmesi çok daha önemli bizim için. Bizler Türklerden güç alıyoruz, işgalci güçlerde bunu biliyorlar. Filistin’de nereye giderseniz gidin Osmanlı eserleri sizi selamlar. Sizleri burada ne kadar rahatsız ederlerse etsinler lütfen gelmekten vazgeçmeyin, bizleri yalnız bırakmayın…

AFGANLILAR ERZURUMLU GENCİ BIÇAKLADI