Erzurum Haber

şişli escort beylikdüzü escort fatih escort acıbadem escort anadolu yakası escort aksaray escort bodrum escort bayan

Sevda Güneş’in Beyrut izlenimleri

Sevda Güneş’in Beyrut izlenimleri
12 Temmuz 2018 - 16:47

Erzurum/zirve2000 Kan ve gözyaşının eksik olamadığı topraklar, kamplarda yaşam mücadelesi veren Filistinliler, Beyrut ile Erzurum’un manevi bağı, Yaser Arafat’ın manevi kızı, hayatını Filistin davasına adamış Türk gelin…
Sevda Güneş/Pusula
Uluslararası Kadın Forumu (IWF ) toplantısı için Beyrut’a davet edildiğimde Ortadoğu’da bir ülkeyi daha görüp, oradan Türkiye’ye bakacak olmam beni heyecanlandırdı. Ortadoğu’nun en güçlü kadınlarının başarı sırlarına vakıf olmakta ayrı bir kazanım olacaktı benim için. Aynı zamanda Osmanlı’nın izlerini içinde barındıran yapıları incelemenin keyfini yaşayacağımı umut ediyordum.

Lübnan’ın başkenti Beyrut’un tarihte defalarca yıkıldığını ve her defasında küllerinden yeniden doğduğunu biliyordum. Bu konuda sınırlı da olsa kaynaklardan edindiğim bilgiler vardı. Ancak yine de gitmeden önce biraz araştırma yapma ihtiyacı duydum.
Ü
ç gün süren seyahatimde yıllarca okusam tecrübe edemeyeceğim olaylara vakıf oldum. Bir anda dünyanın en güzel yerinin 10 kilometre sonra cehenneme döndüğüne şahitlik ettim. İnsan hakları konusunda dünyaya ayar verenlerin Beyrut’ta ki Müslüman Filistinlilere reva gördükleri insanlık dışı eylemlere çıplak gözle şahit oldum. Dünya’nın 7 harikasına aday olan jeita Magaraları’na ve uzayıp giden masmavi denizine hayran kaldım. 70 senedir küçük bir sokağa hapsedilen Filistinli kardeşlerimizin yaşam mücadelesi verdiği Burj Al- Barajneh kampını yaşlı gözlerle gezdim. Türkiye’den bakınca İslam diyarı olarak görülen ülkenin ne kadar dejenere olduğuna şahitlik ettim. Erzurum’un manevi mimarlarından Alvarlı Efe’nin ‘ Erzurum kilidi mülk-islamın, Mevlaya emanet olsun Erzurum’ dizelerini Beyrut’ta yazdığını öğrendim.
lübnan
Küllerinden doğan şehir
Bugün ki Lübnan’ı anlayabilmeniz için önce Lübnan tarihini bilmek gerekiyor. Ortadoğu’nun incisi olarak bilenen ülke, çok karışık bir yapıya sahip. Ülkede etkin olan Müslüman ve Hıristiyan oluşumlar da kendi içlerinde farklı mezheplerle ayrılıyor. Sürekli savaşların eksik olmadığı bölgede tarihinin en yıkıcı trajedisi 1975 ile 1990 yılları arasında yaşanan iç savaş olmuş. 15 yıl süren, 230 bin insanın ölümüne, 350 bin insanın yaralanmasına, 1 milyondan fazla insanın da ülkesini terk etmesine neden olan iç savaşın izlerini halen Beyrut’un tüm sokaklarında görmek mümkün.

Lübnan’ın iç siyasetine yön veren en önemli etken karışık mezhepsel yapılar. Lübnan Hükümeti şuan resmi olarak 18 farklı mezhebi tanımakta. Bu yapının çeşitliliği aynı zamanda birçok farklı bölgesel ve küresel aktörün iç siyasete müdahil olmasına olanak vermiş. Barındırdığı gruplar Lübnan’a birçok kez askeri müdahale yapılmasına neden olmuş.

Osmanlı İmparatorluğu o dönemki adıyla Cebel-i Lübnan’ı, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde topraklarına katmış. İmparatorluk, fethettiği her toprakta yaptığı gibi bölge halkının din, kültür ve sosyal hayatına müdahale etmeksizin liberal politikalar uygulamış. Bu politikalar Osmanlı idaresinde kaldıkları 400 yıl boyunca Lübnan’daki çeşitli din ve mezheplerin varlıklarını korumalarına olanak sağlamış.

Osmanlı sonrası ise kan ve gözyaşı bölgede hiç eksik olmamış. Darbeler, iç karışıklıklar yüzbinlerce cana mal olmuş. Lübnan’ın en kozmopolit ve dini açıdan en farlı kenti ise başkent Beyrut, şehirde çok sayıda önemli denilebilecek Hıristiyan ve Müslüman Cemaatleri var. İç savaşın sona ermesinin ardından yeni Müslüman cemaatleri eklenmiş bu listeye. Sünni, Şii, Alevi ve Dürziler Müslüman yapıyı temsil ediyor. Asuri, Süryani, Katolik, Ortodoks, Keldani, Maronitler, Roma ve Yunan Katolikleri ile Ermeni Ortodoksları ülkede söz sahibi. Ancak 1971 yılından buyana Müslüman nüfusunun sayılmadığını da ekleyelim.
Parlamenter demokrasiyi benimseyen ülkede mezhep çatışmalarını önlemek için her kesimin adil şekilde temsil edilmesine özen gösterilen sözde bir sistem uygulanmış. Üst düzey görevler mecliste temsil edilen 18 dini grup arasında paylaştırılmış.

Buna göre Cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyanlar arasından seçilirken başbakan Sünni Müslümanlardan, meclis sözcüsü Şii Müslümanlardan, başbakan vekili ve meclis başkanı ise Rum Ortodokslardan seçiliyor. Meclisin 28 koltuğu Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında eşit olarak paylaşılmış. Meclis cumhurbaşkanını altı yıl için üçte ikilik çoğunlukla seçiyor. Cumhurbaşkanı meclise danışarak başbakanı atıyor. Askeri yapıda ise tam bir bilinmezlik var. Eğer askeri güce bir Müslüman asker giriyorsa hemen bir Hristiyan asker daha alınıyor. Ancak Hıristiyan için böyle bir şart yok.

Tüm bunların ışığında Lübnan için en büyük tehdit İsrail olarak görülüyor. Sınır savaşlarının yaşandığı iki ülke arasında gerginlik hala devam ediyor. Ülkede vatandaşlar resmi askeri güçten ziyade Hizbullah’a güveniyor. Amerika ve İsrail terör örgütü olarak tanısa da Hizbullah ülkede hem askeri hem de siyasi kanatta söz sahibi. İşte bu yapıda ekonomik ve sosyal olarak ayakta duran, küllerinden doğan Ortadoğu’nun incisi Beyrut…
lübnan3
Gelin gibi salınan bir şehir
Beyrut Türkiye’ye bir saat 20 dakika uçuş mesafesinde. Refik Hariri Havaalanı, şehir merkezine yaklaşık 9 km uzaklıkta. Beyrut’ta toplu taşıma aracı yok, her yerde taksiler var. Elinizi kaldırdığınızda önünüzde bir taksi bulabiliyorsunuz. Hatta isteğe göre şoförlü ya da şoförsüz bir araç kiralamanızda mümkün.
Akşam saatlerinde Beyrut’a geldiğim için şanslıydım. İlk intiba, beni ışıl ışıl bir şehir karşıladı. Sanki Beyrut’a değil Las Vegas’a geldiğinizi hissediyorsunuz. Yıldızlarla yarışan bir görüntü var. Beyrut’ta otellerin geneli son derece bakımlı, aldıkları yıldızların hakkını veriyorlar.
Şehir merkezinde bulunan La Gray oteline yerleştikten sonra sabahı bekleyemedim, en azından şöyle otelin çevresini gezmek istedim. Otelin kapısından çıkıp sağa döndüğümde inanılmaz bir manzarayla karşılaştım. Dört minareli, müthiş görkemli bir cami, hemen yanı başında her tarafı aydınlatılmış bir kilise ile komşuluk ediyor. Öyle ki nereden bakansanız bakın hac ile hilalin mücadelesini görüyorsunuz. Her ikisinde de müthiş bir eda var. Camiyi bir an mimari yapısı nedeni ile Osmanlı eseri sandım. Ancak bu muhteşem mabedi Beyrut’un en zengin ailesi Haririler yaptırmış. Oldukça büyük olan Hariri Camii ancak Cuma namazları ve Ramazan Ayı’nda yeterli sayıda cemaate ulaşıyormuş.
La Gray otel ve Hariri Cami’nin birleşim noktasında Parlamento Binası var. Bu nedenle buralarda resim çekmek hiçte kolay değil. Her an yanınızda bir güvenlik elemanı bitebilir ve size sorular sorup çektiğiniz resmi silmenizi isteyebilir. Hatta kaldığınız otelin resmini çekmeniz bile sorun olabilir, şahsen tecrübe ettim!
lübnan1
Uluslararası toplantı öncesi ülkede ki tarihi ve turistik mekânları görmek istedik. Sabah erken saatte uyanıp kahvaltının ardından otel önünde bizi bekleyen araca biniyoruz. Araçta bir şoför bir de rehber var. Turizm şirketleri bu anlamda iyi hizmet veriyorlar. Türkiye’den gelen dört kadın arkadaşım ile birlikte bize çizilen rotaya doğru yol alıyoruz.

Beyrut’ta da tıpkı İstanbul gibi trafik yoğunluğu bir hayli fazla, kurallar ise yok hükmünde. Her an bir trafik kazasına karışabilirsiniz, şehir turu boyunca birkaç defa çarpışan araçlara şahit olduk. Üstelik kazaya karışan taraflardan biri sanki hiç kaza yapmamış gibi çarptığı sürücüyle konuşmadan basıp gitti. Bu nedenle size tavsiyem araç kiralarken birde şoför isteyin zira Beyrut’un trafiği de kuralları da pek Türkiye’ye benzemiyor.

İlk durağımız UNESCO’nun 7 harika listesine giren Jeite Mağaraları. Yol üstünde birkaç tarihi mekâna uğruyoruz. Beyrut birkaç sömürge dönemi yaşadığı için her gelen, gidenin eserlerini silmiş. Bir süre sonra ilk bakışta Karadeniz’i andıran bitki örtüsüne sahip mağaralar bölgesine geliyoruz. Biletlerimizi alıp önce teleferik ile kısa mesafeli yolculuk yapıyoruz. Yukarıda bizi neyin beklediğini merak ederek ilerliyoruz.

Zirveye çıktığımızda oldukça büyük olan mağaranın girişi karşılıyor bizi. Ne yazık ki fotoğraf ve video çekmek burada da yasak, içeri girmeden size bir dolap veriyorlar ve tüm telefonlarınızı bırakmanızı istiyorlar. Biz bir telefonu vermemeyi başardık ama içeride her 10 metrede bir duran görevlileri hesaba katamadık. Gerçekten müthiş bir mağara burası, alt kısmında ise bir göl var. Yukarıdan aşağı baktığınızda içinizi öylesine bir huzur kaplıyor ki inanılmaz. Doğru şekilde ışıklandırılan mağara doğal güzelliği ile insanı büyülüyor. Muhteşem bir atmosfer…

Sırada yukarıdan gördüğümüz gölü salla gezmek var. Burada aynı kurallar geçerli, telefon yok, resim çekmek yasak. Sal masmavi suya dalarken öğreniyoruz ki bu su içilebiliyor ve tertemiz. Bir nevi şifalı da diyebiliriz. Üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun ciğerleri öylesine bir nefes aldı ki çatallaşan sesi adeta tedavi oldu. Ona kalsa geceyi bu muhteşem yerde geçirebilirdik. Görsel bir şölen eşliğinde içimizi huzurla dolduran kısa sal gezimizi tamamlıyoruz. Eğer yolunuz Beyrut’a düşerse buraları görmeden asla dönmeyin derim.

Beyrut’u şöyle bir tepeden göreyim diyorsanız Harissa’ya mutlaka gidin. Yüksek bir tepeye kurulu Meryem Ana Kilisesi ve devasa anıtı bu iş için biçilmiş kaftan. Hem kısa bir mola verip bir şeyler içebilir hem de şehri yukarıdan izleyebilirsiniz. Beyrut’ta yapılaşma oluşturulurken doğal güzelliğine ne kadar sadık kalındığını işte bu tepeden bakınca anlayabilirsiniz. Burada resim yasak değil, istediğiniz pozu verebilirsiniz.
lübnan3
Selahattin Eyyubi Camii
Bir an Ortadoğu’da değil sanki bir Avrupa ülkesinde seyahat ettiğinizi hissediyorsunuz. Ezan sesi hiç yok denecek kadar az. Sabahın ilk ışıklarından itibaren ezan sesi değil, çan sesleri baskın. Osmanlı’nın 400 sene idare ettiği ülkede gezerken ister istemez ecdattan kalma bir eser arıyor gözleriniz. İmparatorluktan kalma çok sayıda mescit, medrese binası bulunuyor. Başbakanlık binası ve 1895 yılında inşa edilen Beyrut Tren İstasyonu bunlardan bazıları. Fakat çok fazla savaş gören ülkede Osmanlı eserleri de payına düşeni almış. Fazlaca onarılmayı bekleyen eser var.
Beyrut’u geride bırakıp UNESCO mirası listesinde yer alan, insanlık tarihinde kesintisiz olarak en uzun süre yerleşimin sürdüğü birkaç kentten biri olarak kabul edilen Byblos’a doğru ilerliyoruz.

Burası Akdeniz sahilinin en sevimli bölgelerinden biri, ilk bakışta sizde Antalya’nın Kaş ilçesi izlenimi veriyor. Kentte şu an ağırlıklı olarak Hristiyanlar yaşıyor, belli bir ölçüde Şiiler de mevcut. Byblos, Cebhe’l Lübnan’ın sahile uzanan kısımlarında yer alıyor, oldukça şirin bir sahil kenti. Şehri gezerken kilisenin hemen yanı başında küçük bir bahçenin içinde ki cami dikkatimizi çekiyor. Elmas bulmuş gibi hepimiz bir hızla camiden içeri giriyoruz.
Cami’nin Selahattin Eyyubi tarafından yapıldığını ve Sultan Abdulmecit Han tarafından onarıldığını öğreniyoruz. İkindi namazını kıldıktan sonra burayı yapana ve günümüze kadar koruyanlara dua etmeyi ihmal etmiyoruz.

Dünya’ ya yön veren kadınlar
Beyrut denince aklınıza Araplar gibi ferace giyinen, tepeden tırnağa kapalı hanımlar gelmesin. Diğer Ortadoğu ülkelerinin aksine burada ki kadınlar zarif, son derece modern ve modanın tüm renklerini üzerlerinde taşıyan bir yaşam tarzı içindeler. Lübnan’da şık butikler, pahalı restoranlar göze çarpıyor. Akdeniz esintisinin ruhunuzu okşadığı şehirde geceler oldukça hareketli.

Beyrut’a gidiş nedenimiz yazımın başında da belirttiğim gibi Uluslararası Kadın Platformunun (IWF) toplantısıydı. IWF Beyrut Başkanı Melek Nimer ‘in misafiri olarak Lübnan’a gelen dünyanın güçlü kadınları, ülkelerindeki kadının konumunu iş hayatındaki durumunu anlattı.
Her biri ülkesinde iyi yerlere gelmiş, meslek sahibi ve istihdama yön veren kadınlardan oluşuyor. Zaten üyesi oldukları forumda bunu gerektiriyor.
Aralarında iş hayatının yanı sıra siyasette görev almış kadınlarda var. Bakanlar, milletvekilleri, akademisyenler, STK temsilcileri, her biri başarılarının sırları anlattı. Türkiye’den ise bu toplantıya iş insanı ve Parlamenter Zehra Taşkesenlioğlu, Düzce Üniversitesi kurucu Rektörü Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu, İş insanı İffet Özgönül, Erdem Yayınları Grubu’ndan Dr. Melike Günyüz ve ben katıldım.

Türkiye adına konuşma yapan AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, son 16 yılda kadınların iş hayatına katılma oranını verilerle açıkladı. Kabul etmeliyim ki toplantıya katılan kadınların hepsi ülkelerinde güçlü birer isimlerdi. Fakat beni en çok etkileyen isim Reada Taha oldu. Filistinli mücahit Ali Taha’nın kızı ve Filistin Lideri Yaser Arafat’ın evlatlığı olan Reada’nın hikâyesini ilerleyen günlerde heyecanla okuyacaksınız. Tıpkı adı gibi Melek olan kendini Filistinlilere adamış Türk gelinin hikayesi gibi.

Savaşın izleri her yerde
Kente derin bir bakış attığınızda savaşın izlerinin hala çok taze olduğunu görüyorsunuz. Her ne kadar hayat kendi ritminde devam etse de karışık mezhep yapısı nedeniyle ülkede her an tek bir kıvılcımın yangına dönmesi an meselesi gibi duruyor. Güvenlik tedbirleri ve istihbarat hayatın olağan akışında kendine yer bulmuş. İsrail ile Lübnan’ın sınır kavgası şimdilik durulmuş gibi görünse de bu tehdit tam manası ile bertaraf edilmiş değil. Lübnan’a gelmeden önce İsrail’e gittiyseniz ve pasaportunuzda İsrail damgası varsa Lübnan’a giriş yapmanız çok güç. Lübnanlı yetkililer bu konuda çok hassas, bu bilgi mutlaka aklınızda bulunsun.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
GÜNLÜK HABER AKIŞI
2024’ÜN KAYBEDENLERİ
GÜNLÜK HABER AKIŞI
2024 BÖYLE GEÇTİ…
GÜNLÜK HABER AKIŞI
MÜDÜR DEĞİL, BABA!
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Dava büyük, yük ağır!
GÜNLÜK HABER AKIŞI
‘Aziz’ bürokratlar!
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Destek plaketi!

Sitenin tüm hakları zirve2000.com'a ait olup, izinsiz alıntı yapmak yasaktır.