Darbe girişiminin ardından devletin tüm birimleri harekete geçti ve örgüt uzantılarını hızlı bir şekilde kamudan temizlemeye çalışıyor.

Yargı, Polis, TSK, üniversiteler ve tüm bakanlıklarda ciddi soruşturmalar yürütülüyor. FETÖ’ye üye kişilerin üstü bir bir çiziliyor.

Zaman ilerledikçe bu yapının ülkede nasıl kök saldığı ve operasyonlarda ele geçirilenlerin verdikleri ifadeler, FETÖ’nün kirli çamaşırlarını ortaya birer birer seriyor.

Şüphe yok ki bu saatten sonra kılıçlar kınından çıktı, artık boyunlar bir bir vurulmaya başlanıyor. Ancak devlet bu süreçte çok ama çok dikkatli olmalıdır. Görevden alınacak kişilerin yerlerine yapılan atamalarda hiçbir tarikata yaslanılmamalı.

Türkiye’nin tamamında kurum gözetilmeksizin yapılan operasyonda her ilde yüzlerce gözaltı ve tutuklanmalar yaşandı. Daha öncede dile getirmiştim. Bu kurumlar arasında üniversite ve cezaevleri son derecede önem arz ediyor.

Zira son 14 yılda özellikle cezaevlerinde yapılanan örgüt, sayısız elemanını bu noktalara yerleştirdi. Ceza infaz memurluğu sınav ve mülakatları bunların verdiği isimlerle şekillendi.

Üniversitelerde ise hem bu yapı hem de başka tarikat ve cemaatler etkili. Hiç vakit kaybedilmeden üniversite ve hapishanelere ağırlık verilmelidir.

Erzurum Atatürk Üniversitesi bu konuda en iyi örnektir ülkeye. Uzun yıllar Türkiye’nin en etkili üniversiteleri arasında gösterilirken son yıllarda tarikatlar ve bu örgütün etkinliği ile anılır oldu.

Son yapılan rektörlük seçimlerinde adayların birçoğu düşünceleri, projeleri, başarıları ile değil cemaatlerin potansiyeline göre şekil aldı.

AFGANLILAR ERZURUMLU GENCİ BIÇAKLADI

Gülen örgütünün Atatürk Üniversitesi’nde ciddi anlamda yapılandığı hatta bu hücrelerin kendilerini çok iyi kamufle ettiği ve henüz harekete geçmediği de bilinen bir gerçek.

Bugün ‘Allahın emrini bilenden zarar gelmez’ düşüncesinin ülkeyi nerelere getirdiği ortada.

Hiçbir tarikatı, cemaati zan altında bırakmak istemem ama eğer bir tarikat bir cemaat bir devlet kurumunda yapılanıyor ise siyasete liste gönderiyor ise gün geliyor ‘bu ülkede benim borum öter’ diyebiliyor.

Türkiye’nin yok olmasının sadece Avrupa’nın istediği fikri bir yere kadar doğrudur. Ancak bizim en büyük düşmanlarımız başucumuzda. Onlar topla, tüfekle değil dinimizi kullanarak üst akıllarına hizmet ediyorlar.

Bunların sözde din adamları İslamı kendilerince dizayn etmeye çalışıyor, “tek kuran yeter, Peygambere gerek yok ” fikrini savunuyorlar. Hadislerin yalan ve uydurma olduğu gibi sapık bir düşünceye sahip olan bu sözde âlimler, Peygambersiz yeni bir din uydurmanın hesaplarını yapıyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı paralel örgüte üye olan çalışanlarını saptarken, bir yanda da bu işleri yürüten isimleri mercek altına almalıdır. Madem olağanüstü halden geçiyoruz o halde olağan olmayan her şeyi irdeleyelim, kimin bu ülkede ne oyunu varsa hep birlikte bozalım. Ve artık cemaat, tarikat, partili isimleri değil, liyakat, en önemlisi işinin ehli ve vatanını satmayan güvenilir isimleri iş başına getirelim.
En iyi cemaat cami cemaatidir…