Erzurum/zirve2000 Kışın çetin geçtiği kentte bulunan Erzurum Ovası’nın geçmiş yıllarda kuş cenneti olduğu ortaya çıktı. Kontrolsüz yapılaşma ve tarımsal baskılarla kurutulan bölgedeki kuş türlerinin sayısı gün geçtikçe azalırken, 8 bin hektarlık alan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan doğa mirası Erzurum Bataklıkları Sulak Alanı, yok olmanın eşiğinde. Yakutiye ilçesine bağlı havalimanı güzergahında bulunan 8 bin 632 hektarlık alana sahip olan sulak alan, yıllardır süregelen tarımsal baskılar ve kontrolsüz yapılaşmayla giderek küçülüyor. Alanda gözlenen ekolojik değişimler, sadece bölgeyi değil, tüm Türkiye’yi ilgilendiren bir çevre krizine işaret ediyor.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Çomaklı, ‘Erzurum Bataklıkları’ olarak bilinen sulak alanın giderek küçüldüğünü ve kritik seviyeye ulaştığını vurgulayarak şu uyarıyı yaptı: “Bu alan, nesli tehlikede olan ve sayıları kritik seviyedeki, ‘Sürmeli Kızkuşu’nun göç rotası üzerinde yer alıyor. Ancak bu eşsiz ekosistem, artık özelliklerini kaybetme aşamasına geldi. Mevsimsel su dengesizlikleri, iklim değişikliği, drenaj çalışmaları ve şehirleşme baskısı, alanın doğal yapısını tahrip etti.”
1950’li yıllarda başlatılan drenaj çalışmalarıyla su rejimi bozulmaya başlayan alan, son yıllarda artan yapılaşma ve tarımsal faaliyetlerle iyice baskı altına girdi. Özellikle kuzey kesimlerinde hâlâ mevsimsel olarak genişleyen sulak çayırlar görülse de, batı kısımlarındaki sulak habitatların büyük bir bölümü yok olmuş durumda.
Kuşların sayısı düştü
Bir zamanlar binlerce kuş türüne ev sahipliği yapan alanda, günümüzde sadece 300 civarında türün kaldığı tahmin ediliyor. Bu durum, sulak alanların biyolojik çeşitliliği koruma kapasitesinin ciddi şekilde azaldığını ortaya koyuyor.
Arazinin büyük ölçüde özelliğini yitirme aşamasına geldiğini belirten Doç. Dr. Çomaklı, “Alan üzerinde 1950’li yıllarda drenaj kanallarının açılmasıyla başlayan değişim, sanayileşme ve şehirleşme baskısı halen devam ediyor. Alandaki arazi kullanım değişikliğinin büyük kısmı tarımsal faaliyetler için yapılmış olup, bunu kontrolsüz yapılaşma ve sanayileşme takip ediyor. Özellikle son yıllardaki yapılaşma baskısı alanı tehdit eden en önemli sorunlardan biridir. İklim değişikliği de, sulak alan içerisindeki su dengesi üzerinde doğrudan etkili oluyor. Özellikle kış aylarında kar örtüsünün azalması, sulak alanları besleyen yeraltı sularının azalmasına, yaz kuraklıklarının daha sık ve şiddetli yaşanmasıyla habitatların zarar görmesine ve birçok su kuşu türünün üreme döngüsünün bozulmasına neden olabiliyor. Bu da mevcut alanın da tahribata uğraması veya tamamen yok olması ile sonuçlanabilecektir.
Çayırlar, otlatma amaçlı değerlendirilirken, sular çekilince de yem bitkisi yetiştirilen alanlar olarak kullanılıyor. Bu arazi örtüsü değişkenlikleri de ekosistemi daha da kırılgan hale getiriyor. Geçmişte sayıları oldukça fazla olduğu bilinen kuş türlerinin de bu arazi tahribatından etkilendiği ve sayılarının günümüzde 300’e kadar gerilediği düşünülüyor” dedi.
İklim kriziyle mücadelede de önemli
Sulak alanların sadece kuşlar için değil, iklim kriziyle mücadelede de hayati bir öneme sahip olduğunun altını çizen Çomaklı; “Sulak alanlar büyük karbon rezervleri olmasının yanında karbonun uzun süre depolanabildiği en kalıcı havuzlardan birisidir. Bu alanlar, hem karbonu depolama kapasiteleri hem de karbon döngüsü üzerindeki etkileri açısından ekosistem hizmetleri bağlamında stratejik karbon havuzlarıdır. Bu nedenle, bu potansiyelin korunması, iyileştirilmesi, izlenmesi ve sürdürülebilir yönetimi, iklim değişikliğiyle mücadelede vazgeçilmezdir” ifadelerini kullandı.
Çözüm; statü yükseltme ve sürdürülebilir planlama
Bölgenin korunması için acil adımlar gerektiğini belirten Çomaklı, sürdürülebilir yönetim için şu önerileri sıraladı: “Erzurum Bataklıkları, mahalli öneme sahip sulak alan statüsünden çıkarılarak “Bölge, 2018 yılında ‘mahalli öneme haiz sulak alan’ olarak ilan edilmiştir. Aslında, ‘Ulusal Öneme Sahip Sulak Alan’ ilan edilmelidir. Sulak alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı amaçlayan uluslararası bir sözleşme olan RAMSAR kriterleri doğrultusunda yeniden sınıflandırma yapılmalı, alan koruma-kullanma dengesi gözetilerek ekoturizm kapsamında değerlendirilmelidir. Habitat parçalanmasına karşı acil önlemler alınmalı, bölge halkına yönelik eko-eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yürütülmelidir. Bilimsel izleme için akademik iş birlikleri sağlanmalı ve alan sürekli izlenmelidir.”
Manolya Bulut