Erzurum’un kışı zorludur balam,
tandırında tezek yakar Erzurum,
buz tutar yiğitlerinin bıyığı
ve geceleyin karlı ovada
kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı.
Erzurum’da kavaklar, balam,
Erzurum’da kavaklar tane tane,
kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum’da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum’un düzdür, topraktır damı.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
incecik ak yünden ehramı.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum’un adamı
ve lâkin dönmesin gözü bir kere!
Nazım Hikmet’in Kuvâyi Milliye Destanı’nda bir bölüm böyle diyordu aynen. Erzurum’un kışı zorludur balam. Malum kış günlerini yakın bir zamanda atlattık ve halen yazı bekliyoruz. Burada Erzurum’un geçirdiği kışların tasvirini yapmaya pek de gerek yok. Hepimiz o damdan düşen insanlarız. Kar, kış, kıyamet, buz, yolda kalma, doğalgaz, elektrik, bot, mont, kazak, battaniye derken güç bela kendimizi yaza atıyoruz. Atıyoruz da yazın da bizi kolaylıklar beklemiyor maalesef.
Şöyle bir etrafta gezinince aklıma düşüyor, Erzurum’un yazı da zorludur balam diyorum bende.
Geçilmez inşaatların pisliğinden, etrafın çöpünden. Asfaltın anası ağlamıştır bir kere. Kabul etmez yamayı. Kahveler sandalye sandalye dağılır etrafa, bırakmaz insanı. Erzurum’da yaz görmeyelim bir kere, ortalık toz duman. Yağmur yağar, deniz olur, göl olur Erzurum yine de yüzme bilmez garibanı.
Bu düşünceler böyle şiir gibi kafamdan akıp giderken bu yazın daha da zorlu geçeceğini düşünüyorum. Etrafta bitmeyen inşaatların varlığı insanı ruhsal ve fiziksel zorlamaya başladı bile. Gelişigüzel etrafa yığılan malzemeler, toz, toprak, trafik sıkışıklığı yoruyor şu küçücük şehirde.
Trafik her yaz biraz daha kargaşaya sürükleniyor. Yetmiyor, en yoğun saatlerde sözüm ona yapılan trafik düzenlemeleri iyice çığırından çıkarıyor işi.
Kahvehaneler iyice aldı başını gidiyor. Herhangi bir boşluğunu bulan insanları rahatsız ediyor muyum endişesine kapılmadan istediği yere sandalye-masasını kuruyor. Bilhassa kadınların geçişleri zorlaştıkça zorlaşıyor.
Dükkânların herhangi bir işgaliye parası ödemeden kaldırımları ya da dükkânların kamuya açık ön kısımlarını dubadan tutun da cola şişeleriyle kapatmaları zaten küçücük alanda insanların işlerini iyice zorlaştırıyor.
Caddelerde bakımsızlık had safhada. Bundan en büyük suçlu eline geçirdiği her türlü şeyi sokaklara fırlatan bizler de olsa da bu yaz belediyeler temizlik açısından sınıfta kaldı kalacak gibi görülüyor.
Cumhuriyet Caddesinin arka tarafını demeye lüzum bile görmüyorum. Elbette belediyelerimizin o civarı güzelleştirmek için çalışmaları ve bu çalışmaların olumsuz bazı karşılıkları olsa da paldır küldür yapılan çalışma rahmet olarak değil minnet olarak yansıyor. Park, böcek, toz gibi sorunlara bir an önce geçici çözümler bulunmalı.
Yakutiye Meydanı işgalden kurtarılıp büyük fakat atıl durumda olan Havuzbaşı Meydanına biraz daha özen gösterilmeli, işler hale getirilmelidir.
Şehrin en büyük sorunlarından biri olan altyapı yazın kendisinin ne olduğunu direkt gösteriyor. Geçen yağmurda dışarda kalanlardan olarak söylemeliyim ki Allah biraz daha büyük yağışlardan bizi saklasın. Havuzbaşı semtinden Lalapaşa’ya kadar inanılmaz görüntüler hâkim. Yolun bir bölümünde İnsanlar caddenin ortasından yürümek zorunda diğer bölümünde ise yüzmek! Nacizane tavsiyem acilen kaldırımların bitişlerine ivedilikle borular döşenerek yağmur suları aktarılmalıdır. Mazgalların aralıkları oldukça kısaltılmalıdır. Bu kolay iş su taşkınlarının da önüne geçecektir.
Şimdilik biz dedik biz duyduk. İnşallah büyüklerimiz de duyar, dinler.
Selam ve saygıyla.