Türkiye’de bir çok kuruma olan güvende ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı günlük koronavirüs rakamları tartışmalı…
Adaletin aldığı kararlar tartışmalı…
İşsizlik rakamları tartışmalı…
Ekonomik veriler tartışmalı…
TÜİK’in açıkladığı rakamlar tartışmalı…
Medya haberleri tartışmalı…
Ülkede güven sorunu hat safhada. Bu duruma nasıl gelindiği ile ilgili elbette bir takım gerçekler vardır. Ancak tüm devlet kurumlarına ve hatta her olaya, her kuruluşa bu kadar ön yargılı yaklaşmak bir dönem sonra ülkede onarılması güç yaralar açacaktır.
Bir ülke düşünün ki insanlar adaleti mahkemelerde değil, sosyal medyada arıyor. Ne yazık ki çoğu zaman kısa sürede de amacına ulaşıyor.
Twitter alemi öylesine güçlü ki istediğini gözaltına aldırıyor, istediğini dar ağacına çıkarıyor.
Olaya karışan bir şahsı hakim, ‘delil yok’ diye serbest bırakıyor. Sosyal medyada olayın görüntüleri yayınlanınca aynı hakim bu görüntüleri delil sayıp zanlıya kelepçeyi takıyor.
***
Devletin iki kurumu sosyal medya üzerinden ışık düellosu yapıyor. Yargının en üst makamı olan Anayasa Mahkemesi üyesi, darbe günlerinin ayak sesi olan ‘ışıklar yanıyor’ paylaşımı yapıp, bir yerlere gönderme yapıyor.
İçişleri Bakanlığı karşı atağa geçip, ‘ışıklarımız hiç sönmüyor ‘ cevabını yapıştırıyor. Sosyal medya kullanıcıları da olaya dahil olunca, ‘ en son ışıkları millet yakar millet söndür’ e kadar iş dayanıyor. Oysa sosyal medyada yaşanan bu olay espriye malzeme edilmeyecek kadar ciddi ve ehemmiyetli bir meseledir.
***
Anayasa Mahkemesi bu ülkenin garantisidir. Onun bir üyesinin sosyal medya üzerinden hak araması, ya da yürütmeye laf çakması ülkenin nereye doğru evirildiğinin fotoğrafı değil midir?
Yasama, yürütmenin ve yargının şapkasını önüne alıp derin derin düşünmesinin vakti geldi de geçiyor bile. Güvenin sarsıldığı bir yerde ne istikrar, ne ekonomi ne de yaşam olur.
Erzurum’un yarısı mutlu
Madem konumuz güven, TÜİK’in yaptığı bir araştırma üzerinden gidelim…
Türkiye İstatistik Kurumu, 81 ili kapsayan araştırmasında insanların yaşadığı illerde mutlu ve mutsuz oranlarını belirlemiş. Erzurum mutlu olan iller arasında yer almış, hem de yüzde 65,68 gibi bir oran ile.
Rakamlara göre nüfuzun yarısından fazlası bu şehirde yaşadığı için çok mutluymuş.
Ne kış şartları, ne işsizlik önemli değilmiş. Sabahları pencereyi Palandöken’e karşı açmak, güne mutlu uyanmayı ve enerjik hissetmeyi sağlıyormuş. Sadece Palandöken değil bir yanda Çoruh Nehri’ni seyre dalarken diğer taraftan Tortum Şelalesi’nden gelen eşsiz su sesiyle insanlarımız mutlu oluyormuş.
Şaka gibi değil mi? Şehrin yarısından fazlası bu şehirde yaşamaktan mutluysa her yıl göç eden binlerce kişi kimler?
Aylarca kara kışın hüküm sürdüğü, işsizliğin kol gezdiği, sosyal hayatın yok hükmünde olduğu, göçün durdurulamaz boyutlara vardığı, şehirde konuştuğunuz her iki kişiden birin şartları mümkün olsa gitmeye hazırken, TÜİK’in yaptığı bu araştırma sonucuna kim nasıl inansın…
Ama biz yine de içimizi karartmayalım.
Bugün değilse bile elbet bir gün mutlu oluruz.