Erzurum Haber

şişli escort beylikdüzü escort fatih escort acıbadem escort anadolu yakası escort aksaray escort bodrum escort bayan

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ
08 Nisan 2016 - 14:39

Bir ülke nasıl gelişir? Gelişmişlik düzeyinin ölçütleri, şartları nelerdir? Bir ülke izlediği politikalarla, yönetim biçimiyle, dünya üzerinde bulunduğu yer ile mi gelişmişlik düzeyini üst noktalara getirebilir acaba?
Evet, belki bunların da etkisi vardır bir ülkenin “kalkınmış bir ülke” olmasında. Ama önce bir ülkenin “kültür dünyası”nın üst noktalarda olması gerekir. O toprakların bağrında yaşamış insanlardan arta kalanlar, o topraklardan beslenmiş insanların geriye bıraktığı sanat eserleri… Müzeler…
Müzeler… Arkeoloji müzeleri, tarih müzeleri, sanayi müzeleri, bilim müzeleri, müzik müzeleri ve daha fazlası elbette. Her bir eşyanın dilinin olduğu, fısıldaşmaların duyulduğu o güzel mekânlar. Yaşanmışlığın içinde gezinirken girilen bambaşka dünyaların ilk kapısı. Bir ülkenin gelişmişliğinin göstergesi olan, kültürel varlığı meydana çıkaran müzeler…
Başta sanatsal etkinlikler olmak üzere, müzecilikte gelişimimizi, ilerlememizi sağlayan biri var geçmişimizde: Osman Hamdi Bey… Onu çoğumuz ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ adlı tablosu ile biliriz. Tablo; kullanılan renklerle, beli bükülmeye başlamış ihtiyar adamla ve kaplumbağalarla gözümüze çok güzel görünür. Duvarlarımızı en güzel şekilde süsler. Ama her şey gördüğümüz kadarıyla var olmaz. Özellikle sanat eserlerinde olmak üzere hemen hemen her şeyde bir derinlik mevcuttur. Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun derinliği onu var eden sanatkârın bünyesinde. Osman Hamdi Bey’in bizzat kendisinde bulunan derinliğin sadece bir yansıması. Tablonun ne anlam ifade ettiğini Emre Caner’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı romandan öğrendim…
Romanın kahramanı Osman Hamdi Bey, biyografik bir roman yani. Yazarın, kitabının sonunda verdiği nottan anlaşılacağı gibi, üzerine çok emek harcanmış, araştırmalar yapılmış. Osman Hamdi Bey’in çok fazla bilinmeyen özellikleri bir kurgu içinde verilmiş.
Roman altı bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, Osman Hamdi Bey’in Paris’e gittiği gün ile başlıyor. Henüz on sekiz yaşında… Osmanlı Devleti’nin yüksek tabakalarından olan bir ailede yetişmiş bir genç. Babasının istediği ile Paris’e eğitim görmeye gidiyor. Zaman hızlı bir şekilde akıyor ve üniversite yılları gelip çatıyor.
Osman Hamdi bir hukuk öğrencisi olarak öğrenimine başlıyor. Başlıyor başlamasına ama devamı gelmiyor. Çünkü Osman Hamdi’nin aklı resim sanatındadır. Paris’in en ünlü hocalarıyla tanışıp yeteneğini geliştirmeye çalışıyor. Bu sırada bir Fransız kızı olan Maria ile evleniyor ve İstanbul’a dönüyor. Resme de bu esnada bir süre ara veriyor. Nüfuz sahibi babası İbrahim Edhem’in etkisiyle gönülsüzce Bağdat’a Yabancı İşler Müdürü olarak gidiyor. “Osman Hamdi kendisini yeni bir yolculuğun beklediğini anlamış oldu. Çaresizce odasına çıkıp daha yeni boşalttığı bavullarına baktı. Paris hala aklındaydı. Oraya bir an önce dönmek için can atıyordu. Ama hayallerini ertelemeliydi. Geleceği yine babası tarafından planlanmıştı. Bağdat’a gidiyordu!”
İkinci bölüm Bağdat yılları ile başlar. Osman Hamdi Bey, kültür dünyasını daha da genişletecek, aydınlatacak olan Midhat Paşa ile birliktedir bu yıllarda. Midhat Paşa’dan aydınlama ile ilgili çok şey öğrenir. Bu sırada Ahmet Midhat ile arkadaşlık eder. Bir süre sonra Viyana’da görev aldı. Milletlerarası büyük bir fuar düzenlenmiştir. Osman Hamdi Bey ülkesini en iyi şekilde temsil eder. “Viyana’da sırf bu sergi için farklı farklı ülkelerden binlerce ziyaretçi gelmişti. Salonlarda ağırlıklı olarak Almanca konuşulsa da, hemen hemen her lisanı işitmek mümkündü. Osman Hamdi’nin yönetimindeki Türk pavyonu kısa sürede serginin en çok ziyaretçi çeken köşelerinden biri oldu.”
Viyana’daki günler Osman Hamdi Bey’in hayatında birçok değişikliğin olmasına neden olur. On yedi yaşında bir Fransız kız ile tanışır. Kızın adı garip bir tesadüf ile eşinin adıyla aynıdır. Maria…
Osman Hamdi Bey, Maria ile evlenmek ister, onu İstanbul’a götürür. Eşi ise bu duruma dayanamaz ve Fransa’ya geri döner. Osman Hamdi Bey, yeni eşinin adının Naile olmasını ister. Ömrünün sonuna kadar da tek eşi Naile Hanım olur.
Üçüncü bölüm Osmanlı Devleti’nin çalkantılı zamanlarına rast gelir. 93 Harbi içinde buluverir okuyucu kendini. Benim merak ettiğim Osman Hamdi Bey’in yapacakları idi. Belediyecilikte gördüm onu ilkin. Şehrine Avrupa’da gördüklerini uygulamak istiyor ama üst mevkiler buna izin vermez. Bir süre sonra ise bu görevinden ayrılır içi ilerleme isteğiyle dolu genç beyin.
Bu sıralarda uzun süredir ara verdiği resme geri döner Osman Hamdi Bey. Ruhunun tek besin kaynağı olan sanata yoğunlaşmak onun yaşamındaki en doğru adımlardır. Bu adımları atarken resmi görev olarak Müze-i Hümayun komisyon üyeliği yapar. Bir rica üzerine yapılan bu görev onun hayatındaki en güzel kırılma noktalarından biri olur. “Osman Hamdi kırk yaşına basmak üzereydi. O güne kadar birçok iş başarmıştı. Üstlendiği bütün görevleri layıkıyla yerine getirdiğini düşünüyordu. Kendisiyle hesaplaşmaya girdiğinde bu sorgulamadan yüzünün akıyla çıkacağından emindi. Ama hep bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Günlerini, hayatını değiştirecek mevkie ulaşmasına çok az bir zaman kaldığından habersiz, sadece resim yaparak geçiriyordu.”
Dördüncü bölümden itibaren Osman Hamdi Bey’in olgunluk dönemi başlar. Görevli bulunduğu müzede müdür olur. Müzenin Avrupa’da gördüğü müzeler gibi olmasını ister ve bu bölümden itibaren tüm gücüyle çalıştığı görülür. Ülke içindeki tarihi eserlerin asla sınır dışına çıkmaması gerektiğini savunur ve bununla ilgili yasalar çıkartmak için üstün çaba gösterir. Çoğu insan onu anlamaz…
Aldığı kararların arkasında duran, emir vermek yerine arkadaşlarıyla birlikte yollara düşen Osman Hamdi Bey, Sayda’da bulunan tarihi eserlere ulaşır. Bu, onun arkeoloji dalında en önemli başarılarından biridir her şeye ve herkese rağmen…. “Kızakla lahit arasında kalan tekerlekli bölümün ucuna sağlam halatlar bağlanmıştı ve atılan düğüm, bir insan gövdesi büyüklüğündeydi. Nihayet lahit yukarı çekilmeye başlandı. Osman Hamdi kazı ekibindeki fotoğrafçıdan bu tarihi anı görüntülemesini istemişti. Az sonra lahit iki bin üç yüz yıl süren karanlık geçmişinden kurtulmuş oldu.”
Beşinci bölümde Osman Hamdi Bey’in müzecilikteki ilerlemeleri görülmektedir. Müzenin yanı sıra bir de akademi kurulmuştur artık. Alanında çok iyi yerlere gelmiş birçok hoca akademide öğrencilere resim, heykel dersleri verir. Tüm bu ilerlemeler kaydedilirken karşı çıkışlar, engeller Osman Hamdi Bey’in önünü kesmeye çalışır. Muhafazakâr olduğunu iddia eden, ilerlemelere açık olmayan toplulukların gelip eserleri tahrip ettiği, tehditler savurduğu günler yaşanır. Osman Hamdi Bey, asla bunlara boyun eğmez her seferinde yeniden başlar. Her başladığında daha güçlü, daha isteklidir. “Osman Hamdi bahçeye girince gördüklerine inanamadı. Öğrencilerin yaptığı heykeller paramparça olmuş bir halde bahçeye fırlatılmıştı. Yırtılmış tuvaller havada uçuşuyor, hademeler ellerindeki süpürgelerle ortalığı temizlemeye çalışıyorlardı.”
Altıncı bölümde Osman Hamdi Bey resim alanında aranılan isimlerden biri olur. Akademide yetiştirdiği öğrencileri artık birer hoca olmuş ve ders vermeye başlamıştır. Hayatın yorgunluğu üzerine çöken Osman Hamdi Bey, bir kış günü hayata veda eder. Arkasında sanatla var olmaya çalışan güzel insanlar, estetik hazzı doruklara çıkaran tablolar bırakır.
Kaplumbağa Terbiyecisi… İşte o Osman Hamdi Bey’di. Aslında böyle bir meslek yok. Tamamen simgesel öğelerle süslü olan tablo bize bir hayatta verilen uğraşı, bir ömrü terbiyeye adamanın ne demek olduğunu anlatır. O kaplumbağalar ilerlemeye bir türlü yanaşmayan, her zaman yavaş giden, yolundan çıkan zihniyetlerin somutlaşmış hali. Kaplumbağalıktan sıyrılabilmek dileğiyle… Son cümleler kitaptan…
“Hem bir baba şefkati vardı adamın yüzünde hem de gaddar bir öğretmenin bakışı. Gözünü kaplumbağalara umutsuzca diktiği de söylenebilirdi, geleceği umutla beklediği de. Ama ne olursa olsun yaşlı eğiticinin işi zordu. Çünkü o ağırkanlı hayvanların öğrenmeye hevesli olmadıkları apaçık ortadaydı. Kaplumbağaların bazısı ona sırtını dönüp uzaklara gitmeye başlamıştı bile. Başlarında dikilen adamın sabırlı olmaktan başka bir çaresi yoktu. Osman Hamdi, yeni tablosunda adeta kendi hayat hikâyesini özetlemişti. Batılılaştırmaya çalıştırdığı muhafazakâr bir toplumda eğitici rolü oynamak gerçekten de iğneyle kuyu kazmaya benziyordu.”

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Sitenin tüm hakları zirve2000.com'a ait olup, izinsiz alıntı yapmak yasaktır.