“Medeniyetlerin tarih sahnesindeki yerlerinin belirlenmesinde su kaynaklarının kullanımı önemli bir ölçüttür. Zira su kaynaklarını ekonomik olarak kullanan medeniyetlerin önemli bir bölümü, ciddi anlamda başarılar elde ederek yerkürede uzun zaman varlıklarını devam ettirmiştir. Mısır, Çin, Hindistan, Mezopotamya uygarlıklarında, hanedanlıkların yıkılması ile su kaynaklarının yönetimi arasında yakın ilişki söz konusudur. Özetle; suyun varlığı, insan ve devlet varlığıyla yakından alakalıdır. Çünkü su hayattır..!

Bu denli öneme sahip mucizevi sıvıyı, mesleğim gereği inceliyor, ürünleri hakkında çalışmalar yapıyor, bu anlamda ülkemize katma değer kazandırmaya çalışıyorum. Bu dönem “Su Kaynakları Planlaması” dersinde bunları anlatırken kahraman Mehmetçiğimizin suya çok benzediğini fark ettim.

Nasıl mı?
Çok basit…

Su, fiziksel anlamda kokusuz, renksiz, berrak olmalıdır. Toz toprak gibi yabancı maddelerden arındırılmış olmalıdır.

Kimyasal anlamda sertlik ve pH dengesi orantılı olmalıdır. Çünkü organik ve inorganik içerikler, pH ve birtakım kimyasallar, canlıların sağlığını tehdit etmeyecek sınırlar içinde olmalıdır.

Biyolojik anlamda ise bakteriler, virüsler, parazitler gibi zararlı olan canlı mikroorganizmalar açısından hijyenik olmalıdır.

Şimdi bu özelliklerinden hareketle; Türk Milletinin gurur kaynağı olan saf, temiz Mehmetçiğimizin bir su olduğunu söylemek kanaatimce, metaforun çok üzerinde bir realitedir.

Halihazırda sınır ötesinde yapılan operasyonun adına da “Barış Pınarı” harekatı denilmesi, sanırım bu düşüncenin bir tezahürüdür.
Mehmetçiğimiz bir su kadar temiz, güçlü, coşkulu olmasının yanında yine bir su misali pislikleri temizleyerek yıllardır kan ve barut kokan topraklarda açmayı bekleyen bir tohuma can olmuştur, hayat olmuştur hülasa “SU” olmuştur.

64 YAŞINDA AVUKAT OLDU

Berraklığında asalet, akışında cesaret, içeriğinde mana ve ibadeti temsil eden Mehmetçiğimiz bu coğrafya için su kadar azizdir, su kadar önemlidir. Zira bu coğrafyada yaşayan diğer devletler de Mehmetçiğe muhtaçtır. Bu durumu, yakın zaman önce binlerce kilometre ötelerden bu topraklar üzerinde hesap yapan devletlerin tutarsız konuşmaları, anlamsız açıklamaları net bir şekilde göstermektedir.

Yıllar önce de üstat Necip Fazıl KISAKÜREK “Sakarya Destanı” şiirinde muhteşem tasvirlerle insanı suya benzetmiştir.

“İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.”

Buradan ilhamla;
“Mehmet bu su misali coşkun coşkun akar ya;
Bir yanda akan haktır, diğer yanda İftira.
Mehmet aşar engelleri hep basamak basamak;
Birilerinin derdi TÜRK Milletini kınamak.
Düzen böyleymiş, akışkanlar hep akacak;
Döndükçe dünya Mehmetçik hep var olacak.”

Şeklinde bir giriş yaparak hayatı şiirleştiren şairlerimizin benzer bir destan yazmasını temenni ediyorum.

Şehadet şerbetini içerek şehitler pınarında soluklanan kahramanlarımıza yüce Rabbimden rahmet diliyor, bütün Mehmetçiklerimize en kalbi selamlarımı gönderiyorum.