Birkaç ay evvel dünyanın küçücük bir virüs nedeniyle diz çökeceği söylense her halde hepimiz ‘saçma bir komplo teorisi’ der, güler geçerdik.

Gözle dahi görünmeyen bir virüs, milyarca insanı eve hapsetti. Milyonlarca insanı sağlığından, işinden, ekmeğinden etti.

Dünya liderlerini çaresiz bıraktı. Gelişen tıp teknolojisi, grip familyasından sayılan virüs karışında çaresiz kaldı. Koca dünya, dev laboratuvara dönüştü ama hala kesin bir tedavi yöntemi bulunamadı.

Süper güç denilen ülkelerde yaşanan sağlık rezaletlerine her gün bir yenisi eklenirken, Türkiye uygulamaları ile dünyaya adeta ders veriyor.

Akşamları ekranlara gelen o sayıları nefesimizi tutarak izliyoruz. Galiba zaman geçtikçe de açıklanan rakamlara alışıyoruz. Oysa o hastanelerde nasıl bir mücadele verildiğinin farkında bile değiliz.

Pusula Gazetesi’nden Cihat İncesu ve Manolya Bulut, insanların önünden dahi geçmeye korktuğu yoğun bakım ünitelerine girerek tedavi gören hastalar ile konuştu.

Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi o üstlerden biri. Muhabir arkadaşlarım o yoğun bakıma girmeleri için ciddi bir izolasyondan geçirildiler. Steril kıyafetler giyip özel eldiven ve gözlükler takarak yoğun bakım ve karantina servisine sizler için girdiler. O kıyafetlere ancak bir saat dayanabildiler. Düşünün ki o sağlık çalışanları bu kıyafetleri aylardır giyiyorlar. Hiç şikâyet etmeden, kurtardıkları her bir can için bayram ediyorlar. Kendi canlarını arka plana atarak…

Atatürk Üniversitesi sağlık çalışanlarını ve Türk medyası içinde ilki başaran Pusula Gazetesi’ndeki meslektaşlarımı tebrik ediyorum.

Virüs değil bu gıda terörü bizi öldürür!

Tarım ve Orman Bakanlığı halkın sağlığı ile oynayan 45 firmayı ve 55 ürünü kamuoyu ile paylaştı. Halkın sağlığı ile oynayan et ve süt ürünlerinde sahtecilik yapan firmaların isimlerini tek tek ifşa etti.

Aralarında Erzurum yok ama Erzurum’da satışı yapılan, halkında bir hayli ilgi gösterdiği Afyon ve Kayseri et ürünleri var.

Oysa Türkiye’nin et deposu Erzurum’da her türlü ürün, güvenli ve hijyen şartlarda üretimi yapıyor. Süt ürünlerimiz de öyle ama biz yine de kendi markamızı değil başka markaları tüketmeyi tercih ediyoruz. Oysa bize dana eti yerine at yedi yedirmişler.

Bu konuya dair onlarca yazı, yüzlerce haber yapıldı. Neden kendi yerel ürünlerimizi tercih etmiyoruz anlamış değilim. Fiyat farkı diyeceğim, arada ciddi bir fiyat farkı yok. Nedir cazip gelen bilmiyorum, bilen varsa bize de anlatsın…

AFGANLILAR ERZURUMLU GENCİ BIÇAKLADI

Yerel marka ürün kullanmak sadece güvenli ürün demek değildir. Aynı zamanda bu şehrin istihdamına katkı sağlamak, şehre vergi vermek demektir.

Yerel marka almak şehrine karşı en önemli görevindir. Bu şehirde yaşıyor isek birbirimize destek vermek zorundayız. Konya, Kayseri, Afyon ve bir çok şehrin ürünleri marka oldu…

Oysa bizim de sayısız markamız var. (Pusula Gazetesi de bu markalardan biri) Ama biz onları değil başka illerin ürünlerini alıp, kendi şehrimiz yerine başkalarının şehrine katkı sağlıyorsak o zaman “bu şehir niye kalkınmıyor, neden işsizlik var” diyerek yakınmayacağız.

Bu Ramazan ne olmayacak?

Korana var, teravih olmayacak.

Sosyal mesafe var, fırınların önünde kuyruk olmayacak.

Pide kavgası, trafik kavgası yaşanmayacak.

Sokağa çıkma kısıtlaması var, şehirde dev semaverler kurulmayacak.

Bir elin verdiğini diğeri görmeyecek. Ramazan yardımları şova dönüşmeyecek. İftar çadırları kurulmayacak.

Oruç tutmadığı için kimseye dayak atılamayacak.

Bu Ramazan çok ama çok sakin geçecek.