Erzurum Haber

şişli escort beylikdüzü escort fatih escort acıbadem escort anadolu yakası escort aksaray escort bodrum escort bayan

Yazmak için yaşıyor…

Yazmak için yaşıyor…
08 Aralık 2014 - 14:49

Tekin Bey’e konuk olmamamızın nedeni ne onun ünlü Kalp Cerrahı Bingür Sönmez’in abisi olması ne de Şenkaya Bardız’dan çıkıp dünya çapında bir yazar olmasıdır. Maceraperest ruhu, hayata bakış açısı, akranlarına rağmen gençlere taş çıkaracak azmi ile hepimize örnek olacak bir isim Tekin Sönmez. Feridun Andaç’ın tabiri ile “ Yazmak için yaşayan biri olduğunu kanıtlayan söz ustasıdır o.” Öğretmen bir ailenin çocuğu olan Sönmez Urfa’da dünyaya geldi. İlkokulu Sarıkamış, ortaokulu Kars, liseyi Vefa ve Haydarpaşa liselerinde tamamladı. İsveç ‘ ‘Vuxsenutbildning’ lise ek derslerini okudu. Stockholm Üniversitesi’nde dil, edebiyat ve sanat tarihi eğitimi gördü. İsveççe, İngilizce ve İspanyolca bilen Sönmez’e 1984 de İsveç PEN’i tarafından onur üyeliği verildi. 1986 da New York Uluslararası Dünya Yazarları Toplantısı’na İsveç PEN üyesi olarak katıldı ve ‘Anadolu Uygarlıkları ve Yunus Emre ‘konulu bildirisini sundu. Onun hayatı “bu şehirden bir şey olmaz, insanın ufkunu daraltıyor” diyenlere adeta bir pusula niteliğinde.78 yaşındaki yazarın yaşam hikâyesi gerçekten incelemeye değer.

RÖPORTAJ: SEVDA GÜNEŞ-ERZURUM

Dilerseniz sizi biraz sizden dinleyelim, kimdir Tekin Sönmez?
Ben Şenkaya Bardızlı öğretmen bir ailenin 5 çoğunun en büyük oğluyum. Babamın tayini nedeniyle Urfa’ya giderken trende dünyaya gelmişim. Yani annem öyle diyordu. Galiba gezgin ruhum bu olay sonrası gelişmiş. Annem erken yaşta vefat edince bizde biraz büyümek için Bardız’a geri döndük. Çocukluğum Bardız ve Erzurum’da geçti. Ailem benim iyi bir sanatçı olmamı istedi, ama oyuncu ya da şimdiki gibi yazar falan değil. Kuyumcu olmam için çok çabaladılar. Ama benim ruhum farklıydı. Yeryüzündeki başka yerleri görmek, yazmak, çizmek istiyordum. Benim hayatımın en önemli dönüm noktası Erzurum’da geçti. Bir vesile ile Erzurum’a geldim. Gürcükapı semtinde bir handa kendime oda edindim. Taşmağazalar’ın arka kısmında bir kuyumcu atölyesi vardı, orada işe başladım. Aslında yeteneğim de vardı ama ruhum bunu kabul etmiyordu. Akşam hana gelirken bir şeyler yazıp çiziyordum. Bir akşam sinemaya gittim, siz hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama Doğu Sineması vardı. Atlet bir sporcunun hayatını anlatıyordu. Filmden çok etkilendim. Karlarda koşa koşa kaldığım hana geldim, 7 kişilik bir odaydı burası. 7 kişi ile birlikte bir odayı paylaşıyorduk. Oradan doğru Palandöken Spor Kulübü’nün kapısını çaldım ve ‘atlet olmak istiyorum’ dedim. Bana söyle bir baktı, ‘sen çok cılızsın, seni bir doktora gönderelim’ dediler. Ben bir doktora gittim ve sağlam raporu aldım. Ve ben kulübün profesyonel olmasa da amatör sporcusu oldum. Hevesim kısa sürdü tabi başarı elde ettim ama devam ettiremedim. Çünkü içimde okumak arzusu vardı. Kars’ta dışarıdan ortaokul sınavına girdim. Ve sonunda hayallerimin şehri İstanbul’a geldim. Liseyi Haydarpaşa ve Vefa lisesinde tamamladım. Artık sadece okumuyor aynı zamanda bir şeyler yazıp çizmeye başlamıştım. Bu arada bir sürede yine kuyumculuk ticareti ile uğraştım.

Yurtdışında yaşamaya nasıl başladınız?
E tabi o yıllarda ülke başka bir yerdeydi. Yazdığım bir şiirden dolayı kovuşturma yapıldı. Beraat ettim ama sıkıntılı günlerdi. Yansıma adında bir dergi çıkardım. TRT de dahil olmak üzere çeşitli kuruluşlardan ödüller aldım. Ve 70’li yıllarda yazarlar sendikasına üye oldum. Aziz Nesin’in başkanlığında olan bu sendikada yönetim kuruluna seçildim. Nazım Hikmet toplantısı yaptığımız için bizi cezaevine attılar. Generaller bizi yargılamaya kalktı. Kötü yıllardı, demokrasi yoktu. Bunun gibi sıkıntılar oldu 80’ li yıllarda. Bu arada bir kez evlilik yapmıştım, ilk eşimden olan kızımı da alarak İşveç’in başkenti Stockholm’e yerleştim. Çünkü eğer Türkiye de kalırsam hayatımın kararacağını düşündüm. Annesiz bir kız çocuğunu yetiştiriyordum. Benim için gitmek en iyi çareydi. Kızım orada okudu, ben de üniversite eğitimimi tamamladım. Çünkü orada 50 yaşına kadar üniversite okuma şansınız var. Edebiyat, sanat tarihi eğitimi gördüm. Ve bir köle gibi çalıştım. İngilizce, İsveç’çe ve İspanyolca öğrendim, kendimi geliştirdim.

Sizin birde Hindistan ve Almanya maceranız var değil mi?
Evet, ben çok gezgin biriyim ama gezi yazarı olmadım. Almanya Mannheim kenti Kültür Başkanlığının daveti ile bir süre orada yaşadım. Marrissa Epos romanımı orda yazdım. Berlin de siyah beyaz fotoğraf sergileri açtım. İyi bir fotoğraf sanatçıyım diyebilirim. İsveç Yazarlar Birliği’nin desteği ile Hindistan’da (Khajuraho,Madurai) ve Napel’de bir süre yaşadım, izlenim yaptım. ‘Ben Aras’ romanının fragmanlarını orada yazdım. Hindistan’a dair resimlerim Türkiye’de ulusal basında günlerce yayınlandı. Hindistan’dan sonra Meksika Guatemala’da bir süre kaldım. İsveç’te buralarla ilgili makaleler yazdım, sergiler açtım. Sırası ile Peru, Panama, Bolivya, Arjantin ve Şili’de yaşadım. Kültürler arası deneme yazılarımı buralarda kaleme aldım ve ülkemdeki büyük gazetelerde seri yazı olarak yayımlandı. Unuttum ve bir arada Paris ve Çin’de yaşadım. Yaşamımı evrelere böldüm ve şuana kadar dört evre geçirdim. Üçüncü evrede savaş muhabiri olarak Cumhuriyet Gazetesi adına Pakistan ve Afganistan’a gittim. Ben geçmeden 8 gazeteci o yalda kurşuna dizilmişti. Gazetede çok sayıda fotoğraflarım ve seri yazılarım yayınlandı. Aralarında Erivan’da vardı.

Bir daha hiç evlenmediniz mi?
(Kahkaha atıyor) Olur mu evlendim tabi, 5 kez bir denemem oldu ama hanımlar bu kadar gezgin biri ile yapamadılar. Son çıkardığım blok yazıları kitabımın çözümünü 5. eşim yaptı mesela, hepsi ile son derece iyi arkadaşım. Benim kurumsal bir evliliğim olmadı. Yani uzun sürmedi hiçbiri, ben başaramadım. Bir evde yaşamak tek bir yerde kalmak bana göre değildi. Öyle olsa İstanbul’daki işyerimi bırakıp gitmezdim. Ben işyerimi yanımda çalışan arkadaşlara bıraktım. Hepsi elmas zengini olmuş çok üzüldüm, paranın tutsağı olmuşlar ama ben özgürüm. Ruhum bu benim. Ama belki yine evlenirim kim bilir.
Türkiye ye ne zaman döndünüz?
Tam 20 yıl sonra ülkeme geldim. Aralarında Erzurum’un da bulunduğu çeşitli illerde kitap fuarlarına, imza törenlerine katıldım. Aslında bağım hiç kopmadı, kendim gelmesem de yazılarımla ülkemden hiç ayrılmamıştım.
Ailenizle ilişkileriniz koptu mu?
Tabi ki hayır, hep görüştük. Tüm kardeşlerimiz kendi hayatlarını kendileri çizdiler.
Prof. Dr. Bingür Sönmez Türkiye’de çok ünlü bir cerrah onunla ilişkiniz nasıl?
Bingür benim en küçük kardeşim. Çok iyi bir cerrah, işini çok seviyor. O bana ben de ona saygı duyarım. Eğer Türkiye’de Sarıkamış Şehitleri devlet töreni ile anılıyorsa bu Bingür Hoca’nın sayesindedir. Ben de Top Yolu yürüyüşüne katıldım. Bu yürüyüşü kaleme aldım, Sarıkamış Şehitleri ile bu güne kadar otuz kırk tane kitap çıktı. İlk kez Sarıkamış efsanelerini çıkardım. 2015 de bir kitap daha çıkaracağım. Şimdi eğer Sarıkamış törenlerinin dünya ya açılması tezi varsa bu törenlere Rus’ların torunları da gelmeli. Bu olay bu kadarla kalmamalıdır.Ben böyle düşünüyorum. Bingür geçtiğimiz aylarda bir kaza geçirdi.( Bingür Hoca’nın Sarıkamış’ta silahlı saldırıya uğraması) Ben o talihsiz olayı kaza olarak görmek istiyorum. Aradım ve onu görmeye Türkiye’ye geldim. Birbirimizi severiz yani.

Erzurum sizin için nerede?
Ben Bardızlıyım, benim doğduğum yıllarda Bardız Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlıydı. Ama Erzurum benim için bambaşka yerde, hayatımın değişme kararını bu şehirde verdim. Babam bir ustaya beni getirip ‘al eti senin kemiği benim’ dediği yerdi Erzurum. O soğuk handa okuduğum kitaplar beni buraya getirdi. Akşam olunca en iyi kıyafetleri giyip Cumhuriyet Caddesi’nde atılan tur esnasında benim ufkum gelişti.
Peki, Erzurum değişmiş mi?
Görsel olarak evet, caddenin çapı aynı ama binalar değişmiş. O sinema ve han yıkılmış, güzel oteller yapılmış. Şehir değişmiş ama zihniyet geri gitmiş. O güzel kıyafetli beyefendi ve hanımefendiler yok. Mesela sorun aslında Erzurum değil, Türkiye değişiyor mu diye bakmak lazım. Bana göre Erzurum’a sosyal hayat düzeni başka inançlı insanlar sayesinde geldi. Yani başka kültürler bu yaşamı bizlere sundu, onlardan gördük.
Dünya da tanınan bir yazar mısınız?
Dünya’da tanınıyorum demek çok iddialı olabilir, çünkü bu işin sınırı yok. Belki bir gezgin olarak tanınabilirsiniz. Güney Amerika’da ve Hindistan’da yaşadığınız için mahalli olarak tanınıyor olabilirsiniz ama evrensel manada tanınmak için çok büyük paralarla romanlarımın çevirilerinin yapılması lazım. O potansiyeli bulamadığım için çok ünlü olamadım. Ama geniş kitlelere kısmen de olsa ulaşabildim.

Türkiye sizi tanıyor mu?
Türkiye’ de beni tanımayan Türk edebiyatını zaten tanımıyor demektir. Türk şiiri diye bir şey varsa ve onlar şiir yazıyorsa, Tekin Sönmez’i ‘şafak’ın demircisini’ tanımıyorlarsa Türk şiirini tanımıyorlar demektir. Biz şuna baktık hep bizden önce döşenen taşların üzerinde yürürken Sabahattin Ali, Orhan Kemal gibi yazarlarımızın üzerine biz yeni taşlar döşedik ve bizim arkamızdan gelenler o taşların üzerinde yürüdüler. Bu diyaletik bir konu, Türk edebiyatı yaşadığı sürece Tekin Sönmez hep kalacaktır. Ama yeni jenerasyon bizi tanır mı diye sorarsanız eğer magazin oluyorsanız sizi tanır. Kitap fuarlarına geliyorlar, onlara aydınlanmanın ne olduğunu anlatıyorum ama sizin Elif Şafak kadar, Nobel almış Orhan Pamuk kadar tanınma şansınız yok.

Tekin sönmez sadece yazdıkları ile değil, aynı zamanda 62 yıldır hiç değişmeyen görüntüsü ve giyim tarzı ile de tanınan bir isim. Başında fötr şapkası, cebinde ipek mendili ve üzerindeki keten ceketi ile kendine has bir kişilik. O aslında azmin bir insanı insan yapan yegâne yetenek olduğunun ayakta kalmış tek timsali. Tekin Sönmez’in son kitabı ‘ Erzurum Efsaneleri Sarıkamış’ NIS Media tarından yayımlanmış. Yıllar önce karlı bir kış günü Sarıkamış Şehitlerini anma proğramı esnasında tanıştığımız Tekin Sönmez kitabında ben ve Eşim Cihat İncesu’ya da birkaç sayfa yer vermiş. O tarihlerde kendisi ile yaptığımız sohbet ve yaşadığımız anıları kaleme alan Tekin Hoca’ya çok teşekkür ediyor, uzun ve sağlıklı ömür diliyorum.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Sitenin tüm hakları zirve2000.com'a ait olup, izinsiz alıntı yapmak yasaktır.